Bizi ne Kurtaracak?
İçinde bulunduğumuz pandemik krizin en rahat dönemini yaşıyoruz. Yaz döneminde gribal enfeksiyon ve bulaşı daha düşük olduğu için vaka sayıları kuzey yarım kürede nispeten daha az seyirde ilerliyor. Ama çok değil 1–2 ay sonra hüsrana uğrayabiliriz. Çünkü yaz sıcaklıklarının virüs üzerinde beklenen ölümcül etkiyi gösteremediğini anladık. Havalar soğuyup virüse karşı daha açık hale geldiğimizde ikinci bulaşı dalgası işten bile değil.
Peki bizi ne kurtaracak?
Elbette en mantıklı cevap, işe yarayan bir aşı. Bu hemen aklımıza gelen ve doğal görünen bir cevap. Ama aslında bu doğal ve mantıklı cevap dünya görüşümüzdeki köklü değişimi de yansıtıyor. Toplumun geneli aynı cevabı veriyor. Yani bizi bilimin kurtaracağına inanıyor.
2020 yılında yaşananları alıp 400 yıl geriye 1600 yılına koyalım. Toplumun geneli aynı beklentiyi paylaşır mıydı? Bu kadar büyük bir katılımla değil. Toplumun yarısından fazlası kendi önlemlerini alma, dini müdahalelere bel bağlama veya çeşitli batıl inanç ve ayinlerle karşılık verme eğiliminde olurdu. Peki ne oldu da tüm toplumda bu kadar hayati bir probleme karşı refleks kökten değişti?
Tarih boyunca insan medeniyetleri savaşlar, salgınlar, kıtlıklar, depremler ve birçok afetlerle karşılaştı. Modern bilimin ortaya çıkışından önce bu felaketlere çoğunlukla dini refleksler gösterilir ve olağanüstü bir olayın ancak olağanüstü güçler tarafından sonlandırılabileceğine inanılırdı. Ama bilimin ilerlemesi ile dünyayı algılayış biçimimiz değişti. Örneğin göklerdeki şimşeklerin tanrının gazabı değil bir meteorolojik olay olduğunu anladık. Hem de dünyanın en az gelişmiş ücra köşelerinde yaşan insalarda bile bu farkındalık gelişti.
Evet, bilim hızla gelişti. Dünyada olup biten birçok şeyi, mikro evrenden makro evrene uzanan fenomenleri açık bir biçimde açıklamaya başladık. Ama bu tek başına toplumun kahir ekseriyetinde bir “dünyaya bakış açısı değişikliği” yaratmadı, yaratamazdı. Çünkü bilimin dilini ve yöntemini anlamak hiç de kolay değildir.
Peki ne oldu da son 50 yılda toplumun geneli (kendileri bile farkında olmadan) herşeyden çok bilime güvenmeye başladı? Bilimin her olay karşısında çözüm üretme girişiminde bulunması ve birçoğunda başarılı olması elbette en büyük etken ama tüm bu olup bitenleri dünyanın her noktasına taşıyan bilgi ve iletişim teknolojilerinin de hakkını teslim etmek gerek miyor mu?. Eğer Radyo, TV, Telefon ve İnternet olmasaydı bilimin neler yaptığı ve neler yapabileceği ile ilgili toplumsal bir mutabakat ve ortak bir dünya görüşüne ulaşabilir miydik? Kısaca, dijital dünya bilimi topluma açık hale getirdi. Hele internet sadece bilimi dünyadaki her bir insana açmakla kalmadı her bir insanın da bilim yapabilmesini sağlayabilecek kaynaklar sunarak AÇIK BİLİMİN önünü açtı.
Covid-19 Pandemisinde çocuktan yaşlısına, dindarından ataistine kadar toplumun kahir ekseriyetinde bir farkındalık oluştu. Mikrobun, bakterinin ve virüsün ne olduğunu öğrenmeye başladık. Her gün televizyonlarda gördüğümüz haberler, kamu spotları, yayınlar yavaş yavaş bu farkındalığı destekledi. Küçük çocuklar bile dezenfektasyonun ne olduğunu ve neden önemli olduğunu anladı. Bulaşıcı hastalıkların ne kadar tehlikeli olduğunu, sosyal mesafeyi gerçek hayatta deneyimleyerek öğrendi.
Bir musibet bin nasihattan iyidir derler ya, işte öyle bir şey oldu. Salgının yayılmasını engellemek için bilimin önerdiği çözümler ve önlemler toplumun herkesimi tarafından (kimi zaman daha güçlü bir şekilde kimi zaman daha zayıf ve bilinçsiz bir şekilde) benimsendi. Hem de binlerce yıllık gelenek, alışkanlık ve inançlara rağmen. Bu bilimsel tedbirler dini törenleri, bayramları, seyehat ve toplumsal iletişim normallerini durdurdu. Tüm bu normallere ilişkin algılarımızı da derinden etkiledi. Tüm dünyada bu denli büyük bir değişimi başka ne yapabilirdi?
Bizi kurtaracak olan şey bilimdir.
Bunda hemfikiriz. Ama nasıl bir bilim? Kapalı, ticari odaklı ve kar yönelimli bir bilimin 21. yüzyıl toplumuna bir gömlek dar geldiği ortada. Açık erişim ve açık kaynak hareketleri yeni bir bilim anlayışının habercileri bana kalırsa. Bilim doğal bir insan uğraşı olarak toplumun geneline yayılabilirse işte o zaman Açık Bilim tam olarak potansiyelini gösterebilecek. Biz de ancak böyle bir kollektif bilim sayesinde yeni dünyada yeni bir bilimsel solukla ilerleyebileceğiz. Açık bilim birçok şeyi değiştirebilir. Bunlardan bazıları aşağıdaki şekilde verildi.